Bir haber bülteninde, üç dakika boyunca kış aylarında içilmesi gereken çay çeşitleri anlatılırsa ben haberin ciddiyetinden şüpheye düşerim kardeşim! Sahnede biraz da kalıp, mesaiyi doldurmak için, kimsenin umurunda olmayan şarkıları söyleyen bir pavyon şarkıcısı gibi.
Çay çeşitleri kadın programlarında, yer alabilir ama haberin içinde hayır! Habere ayrılan o “45 dakikayı” suya sabuna dokunmadan doldurmak kaygısı bu hale getirdi bizi. Haliyle selülit eriten fırça, 4 kilo çeken domates, doğuran panda gibi Türkiye’yi alakadar etmeyen gereksiz oyalama görüntülerle süre dolduruluyor.
Oysa muhabirlerin gidip kafa patlatacağı, halka gerçekleri ileteceği o kadar çok gündem var ki, 300 muhabir çalışsa yetişemez bu ülkenin koşan olaylarına.
Bir o yana dönüyorum bir bu yana. Her yer haber dolu! Bizim cadde 3 yıl içinde 3 kez asfaltlandı yine delik deşik mesela! Haber bülteninde hepimiz, hayatımızı ilgilendiren konulara, gazetelerdeki başlıklara ayrıntıyla cevap bekliyoruz. Kış çayı çeşitlerini değil.
Bir haftadır her yerde, eve giren SGK’lı hırsızı öldürmemiz durumunda eşine ve çocuklarına maaş ödeyeceğiniz konuşuluyor.
Habercilerin görevi bu değil mi? Detayını verin, herkes bilsin, millet birbirine girsin. Adalet Bakanı duysun. “A vallahi bu yasa biraz saçma olmuş” desin ve doğru ayarlama yapılsın.
Uzun vadeli sigortalar için rücu uygulaması dünyada ilk kez 2008’den beri Türkiye’de. Bu uygulamayı kim yasaya ilave etti? Yasayı TBMM’de hazırlayanlar, komisyonlarında çalışan milletvekilleri bile bundan haberdar değil. Bu saçma yaptırım değişinceye kadar kim bilir kaç kişinin başı yanacak.
Trafikte ölümüne sebebiyet verilen yahut kavgada kemikleri kırılan bir SGK’lı için kollayıcı bir yasa. Amenna. Ama hırsıza hayır!
Hiç birimiz eve hırsız girdiğinde ne halt edeceğimizi bilmiyoruz. Kaçımız yakın dövüş şampiyonu ki? Ses etmezsek alın terimizi alıp götürecek. Engellemeye kalsak bizi öldürecek. Biz onu öldürmek zorunda kalırsak adalet “ailesine maaş ödersin” diyor.
Her halükarda hırsız haklı!
Çıkış yolu yok.
Ne yani, (Agatha Cristie usulü) öldürüp, arka bahçeye gömüp üzerine beton mu dökeceğiz.
Hadi diyelim şanslı günümüze (!) denk geldi Süpermen oluverdik, kavgada hırsızı öldürmedik, hırpaladık ve polise teslim ettik. Bu kanun sayesinde malul olursa, yine zararda olan ev sahibi çünkü yine rücu verecek olan o. Bana lütfen, mantıklı ve en önemlisi adaletli bir cevap verin!
Peki, Sayın Sadullah Ergin, evime giren sigortalı adamın, SGK’daki “meslek hanesi” kaydında “hırsız” mı yazıyor?
Anladık, iş kazası olaylarında “rücu” neredeyse tüm ülkelerin sosyal güvenlik sisteminde var.
Yani, iş kazasında işçi vefat etmişse SGK, işçinin ailesine gelir bağlıyor. Hırsız benim evimde bir işçi midir?
Kayıtlarınızda iş yeri benim evim mi görünüyor?
Yaşam hakkı mülkiyet hakkından önce gelir. Evrensel kanun bu
Hırsız için de benim için de… Ama vatandaş ve insan olarak bir farkımız var! Ben, alın terimle mülk edinmek için yaşıyorum; hırsızsa alın terimi mülk için kullanarak
Ben hayatta olmadıktan sonra mülkün ne anlamı var?
Kefenin cebi yok ki.
Adalet bakanına seslenmekten de vazgeçtim
Sözüm Sosyal Güvenlik Kurumuna:
Sevgili SGK, senin sigortalı elemanının benim evimde ne iş var???
Ayşenur Yazıcı
Yurt Gazetesi Köşe yazısı
23 Kasım 2012