Aşık Olmak – Ayala Malach Pines- İletişim Yayınları


Dünyanın en büyük hayal kırıklıklarından biri de herhalde büyük umutlarla alıp içinde “yeni” bir bilgi bulamadığımız kitaplar…

İletişim Yayınları’ndan çıkan Psikiyatrist ve sosyolog Ayala Malach Pines’in yazdığı çok enteresan bilgiler vererek; önce kendi içinizdeki aşk tanımını, sonra sevgililerimizi neye göre seçtiğimizin açıklamasını bilimsel olarak yapan, muhteşem şaşırtıcı bir kitap.

Aşkın gözünün hiç de kör olmadığını 1985’ten bu yana yapılan klinik deney ve araştırmalardan öğrenince seçimlerinizi sorgulamayı da BİLİMSEL olarak öğreneceksiniz… Hep duvara toslayan biri, hep yanlış kişiyi seçenler, hep ruh ikizini arayıp “ruh öküzüne” çarpanlar nerede yanlış yapıyor..

Ve en önemlisi “nasıl seçilmeli” sorusunun cevapları. Bir değil, bir kaç yüz ayrı cevap bulup kendinizi de sevgilinizi de çözüyorsunuz. Aşağıda http://www.iletisim.com.tr adresinde verilen kitaba ait BİR BÖLÜMÜ örnek olarak okuyun,gidip hemen kitabı alacaksınız biliyorum..

“AŞKIN SİHRİ Aşkı kıvılcımlandıran nedir? Neden bir kişi o ateşi tutuşturur da, ondan daha uygun görünen bir başkası tutuşturmaz? İnsanlar tarih boyunca aşk iksirlerine, büyülere, dualara, cadılara ve efsunculara başvurarak aşkın esrarını çözmeye ve denetlemeye çalıştılar.

Âşık olmanın çoğu kişinin yaşamındaki duygusal açıdan en yoğun, en coşkulu, en heyecanlı, en önemli deneyimlerden biri olduğu göz önünde bulundurulursa, bu hiç de şaşırtıcı değil.
Alan Watts, âşık olmayı, mistik bir hayal görmeye benzeyen “ilahi bir çılgınlık” olarak tanımlıyor.  Çiftler, aradan yıllar geçmiş olsa bile birbirlerine nasıl âşık olduklarını en küçük ayrıntısına kadar anlatabiliyor. Bazen, nadir de olsa, ilk görüşte âşık olunuyor. Âşık olmak, yıldırım çarpması gibi bir şey; o yüzden de mistik hayallere son derece benziyor.

İnsanların “bu deneyimleri” nasıl edindiklerini bilmiyoruz, neden yaşandıkları da hâlâ tam olarak açıklanamıyor. Böyle bir deneyim yaşayacak kadar şanslı olup da bunu reddetmek, bana yaşamı inkâr etmek gibi geliyor. (s. 23) 2

Görünen o ki, hem gerçek hem de mecazi anlamda vuruluyoruz. Sanki sakin sakin sokakta yürürken, birdenbire Cupido’nun okuna hedef olup düşüyoruz.
Gerçekten de geniş bir aday yelpazesinden yaptığımız nihai romantik eş seçimini genellikle vurulma belirler.
Bazı araştırmacılar, vurulmanın “doğası gereği tesadüfi” olduğunu öne sürer. Çoğunlukla aşk, uzun bir arkadaşlıktan sonra filizleniyor.
Romantik çekimi kıvılcımlandıran, kimi zaman sevgilinin dış görünüşü, kimi zamansa muhteşem, sevilesi mizacı ya da iki kişiyi derinden etkileyen ortak bir deneyim oluyor. Hoşlanma doyurucu bir aşka, bir bağlılığa evrilebildiği gibi, yıkıcı, ıstıraplı bir ilişkiye de dönüşebiliyor.

Kimi zamansa inceldiği yerden kopuyor. İşte o zaman kafamız karışıyor. Madem ortada sevecek bir şey yoktu, “Ben nasıl oldu da gidip bu değmez insana âşık oldum?” Kaçınılmaz yanıtımız şu: “Aşk gözümü kör etmişti.” Yaramaz melek Cupido’nun masum kurbanlarına rasgele aşk oku fırlattığına inanan Romalılar gibi, pek çoğumuz aşkın rastlantısallığına inanıyoruz.

Araştırmalarıma göre ilk görüşte aşk, ilişkilerin yalnızca %11’inde yaşanıyor. 3 Lykken ve Tellegen, 1993. Bu nedenle profesyonel olsun olmasın pek çok kişi, âşık olmanın evlenmeye yeter sebep olduğuna inanmaz. Ne de olsa aşkın gözü kördür; aşk mantıksız ve geçicidir. Halbuki bir hayat arkadaşı bulmak ciddi iştir. Evliliğin sonsuza dek sürmesi beklendiğinden, iyice düşünülüp taşınılır. Öyle de olmalıdır. Fakat acaba aşkın gözü gerçekten kör müdür?”…

AŞKIN GÖZÜ KÖR MÜDÜR ?

Mevcut kuram ve araştırmalar, kendi araştırmalarım ve yıllara dayanan klinik çalışmalar sonucu, aşkın gözü kör müdür sorusunun yanıtının kesinlikle “”Hayır!”” olduğuna karar verdim. Bu kitapta tesadüfen ya da kazara âşık olmadığımızı, aksine gerek bilinçli gerek bilinç dışı yollarla kime âşık olacağımızı dikkatle seçtiğimizi göstermeye çalışıyorum. Sevgililerimizi nasıl ve neden seçtiğimizi bulmaya gayret ediyorum.
Bu sorular tartışıldıkça, bize “yanlış” gibi görünen kararları neden bu kadar sık aldığımız da açıklığa kavuşuyor.

Ancak kavramak ve anlamak yeterli değil. Bu nedenle kitabın son kısmında bu tür hataları bireysel ve ortak gelişim fırsatlarına çevirmeye yönelik adımlar öneriliyor. Aşkı arayanlar içinse kitabın her bölümünde somut ipuçları bulunuyor.

KİTABIN KONUSU

Kitabın ilk kısmında, yedi bölüm halinde tek bir soru yanıtlanıyor: Âşık olma olasılığını artıran nedir? Her bir bölümde bu sorunun yanıtlarından biriyle beraber, bu yanıtı destekleyen en ilginç, bilindik veya önemli araştırmalar ele alınıyor.
İlk iki bölümde sevgiliyle hiçbir ilgisi olmayan, ama âşık olmayı kolaylaştıran durumsal değişkenler tartışılıyor.
Birinci Bölüm‘de coğrafi yakınlığın gizli bir çöpçatan olarak gücünü belgeleyen araştırmalar sunuluyor. Beraber yaşayan, çalışan veya vakit geçiren insanların sürekli temasları, hoşlanmayı ve çekimi teşvik ediyor.
İkinci Bölüm, uyarılmanın âşık olmadaki rolüne odaklanıyor. Aşkın iksirinin adrenalin olduğu, etkileyici araştırmalarla kanıtlanıyor.
Acı bir kayıp veya heyecan verici bir başarı tarafından uyarılmış insanlar, Cupido’nun oklarına hedef tahtası oluyor.

Tam uzun bir süreliğine yurt dışına gidecekken romantik eşiyle tanışan bir adamın sevgilisi, beklenen ayrılığın ilişkilerinin gelişimi üzerindeki etkisini anlatıyor: İlk buluşmamız inanılmazdı.
Eve gece saat ikide geldik, bütün gece sohbet ettik, sonra da uyuyakaldık. Bu kadar iyi anlaşmamız mucize gibiydi. İki ay içinde Avrupa’ya gidecekti. O iki ayın her anını beraber geçirdik. Her şeyin o kadar iyi gitmesi biraz şüphe uyandırıcıydı.
Geçmişte ikimizin de kısa süreli ilişkileri olmuştu. Yalnız olmaktan memnunduk. Derken aniden birbirimizi keşfettik. Altı aylığına gidecekti; seyahati iptal etmeyi düşünmeye başlamıştı. O iki aya, üç yıllık bir ilişkiyi sığdırdık biz.
Yurtdışındayken bana mektuplar yazdı, telefonlar etti. Döndüğünde neredeyse 1.000 Dolarlık bir telefon faturası onu bekliyordu.

Farz edin ki size “Siz neden âşık oldunuz?” diye sordum. Yanıtınızın bir yerinde muhtemelen kalbinizi çalan kimi cazip kişilik özelliklerinden söz edeceksiniz. Bir yerindeyse büyük olasılıkla sevgilinizin dış görünüşüne ait çekici bir özelliği anacaksınız.
Güzellik, karakter ve âşık olmada oynadıkları rol, Üçüncü bölümün konusu. Bir kadın şöyle diyor: “Açıktı, cana yakındı, yakışıklıydı.” Bir erkek şöyle diyor: “Çok alımlıydı, çekiciydi, ayakları yere basıyordu, konuşması kolay biriydi.”

Kadın, sevgilisinin fiziğinden en son, erkekse en başta söz ediyor. Bu bir tesadüf mü? Kuramları yedinci bölümde sunulan evrim psikologlarına göre, hayır. Durumsal ve sevgiliye ait değişkenlere ek olarak, bir de âşık olma olasılığını etkileyen ilişki değişkenleri var. Bunlardan biri olan benzerlik, çöpçatanlığın altın kuralı. Dördüncü bölümde, romantik çekimde benzerliğin (ilgi alanları, değerler, özgeçmiş, çekicilik, zekâ, hatta genetik yapı ve ruh sağlığı bakımından) rolü inceleniyor. Dünyanın dört bir tarafında yapılan yüzlerce araştırma, karşımızdakinde kendi yansımamızı görmeye bayıldığımızı gösteriyor.

Genç bir kadın bunu şöyle ifade ediyor: Çok ortak yanımız var. Örneğin ikimiz de ilk çocuğuz, dolayısıyla çocukluk deneyimlerimiz birbirine çok yakın ve ailelerimizdeki rollerimiz benzer. Güvensizliklerimiz de aynı. Beşinci bölümde tartışılan diğer ilişki değişkenleri, karşılıklılık (karşımızdakine çekici geldiğimizi bilmek) ve ihtiyaç tatmini (karşımızdakinin önemli bir ihtiyacımızı karşılaması).
Gülerek “Onda beni en çok çeken şey, beni çekici bulmasıydı,” diyen adam, karşılıklılığa örnek oluşturuyor. 

“Bana ihtiyacı vardı, kendisine saygı gösterecek birine gereksinim duyuyordu” diyen adamsa ihtiyaç tatmininden söz ediyor. İnsanların ne zaman ve nasıl âşık olacağını etkileyen yedi değişken sunulduktan sonra, “Altıncı bölümde, bu değişkenlerin âşık olma sürecinin farklı aşamalarında oynadığı roller açıklanıyor.
Tanışma aşamasında dış görünüş en önemli seçim ölçütü. Fiziği bizi iten bir kişi, harika biri olsa bile çoğu zaman daha baştan reddediliyor.

Daha sonraki aşamalarda kişilik özellikleri, iyice sonraki aşamalarda da tutumlarda, değerlerde, ilgi alanlarında benzerlik daha önemli hale geliyor. İlk aşamadaki seçim kıstaslarını karşılayamayan biri ikinci aşamaya, ikinci aşamayı geçemeyen biriyse üçüncü aşamaya ulaşamıyor. Bir erkek bu sürecin ilk aşamasını şöyle tarif ediyor: Başta beni ona en çok çeken şey, fiziğiydi. Sonradansa, harika biri olmasıydı. İyi bir insandı. Onda öyle bir şey vardı ki, ruhuma huzur veriyordu.

Yedinci bölümün konusu: aşkta cinsiyet farklılıkları. Erkeklerle kadınların romantik seçimlerinde farklı seçim ölçütleri mi rol oynuyor? Kadınlar gerçekten zengin ve başarılı erkekleri, erkeklerse genç ve güzel kadınları mı tercih ediyor?
Evrim psikologlarının elinde, bu sorunun yanıtının evet olduğunu kanıtlayan hatırı sayılır miktarda çalışma var. Bu psikologlar, erkeklerle kadınların romantik seçimlerindeki cinsiyet farklılıklarını farklı evrimsel gelişimleriyle açıklıyorlar.
(Bu açıklamaların başta toplumsal kurgu kuramcıları tarafından acımasızca eleştirildiğini belirtmekte fayda var.)

Bir kadın, kendinden büyük, hali vakti yerinde bir adama duyduğu çekimi şöyle tarif ediyor: “Benden büyüktü. Benim yaşımdaki erkeklerden bir farkı vardı… Gidip istediği gibi para harcayabiliyordu… olgunluğu… Bilmiyorum.” Bir adam, güzelliğin cazibesini şöyle tarif ediyor: “Gözlerimi kamaştırdı… Çok güzeldi, doğal ve dingin bir güzellik. Onda beni cezbeden esrarengiz bir şeyler vardı.”

Kitabın ilk kısmında, gözlemlenebilir, dolayısıyla da pek çok araştırmaya konu olmuş değişkenler ele alınıyor. Sosyal psikologlar özellikle hem fiziksel hem de toplumsal çevrenin bireyi nasıl etkilediğiyle ilgileniyor. Bunun sonucu olarak, bu kısım, âşık olma olasılığını artıran dışsal değişkenlere odaklanıyor. Kitabın İkinci ve Üçüncü Kısımlarıysa temelde hem benim hem de başkalarının klinik deneyimlerine ve içsel şartları vurgulayan psikanalitik kurama dayanıyor:

İçsel şartlar, kime âşık olacağımızı belirleyen içsel imgeler ve bilinçdışı kuvvetler gibi şeyleri içeriyor.

Sekizinci bölümde, bazı kişiler kolayca yakın ilişkileri arayıp bulur ve o ilişkilerde mutlu olurken, bazılarının neden (o taraklarda bezleri olmadığı ya da “çok meşgul” oldukları için) aşktan kaçındığı; kimilerininse neden aşka umutsuzca bel bağlayıp olası romantik eşleri korkutup kaçırdığı gibi sorular soruluyor. Dokuzuncu bölümde, Freud’un, kadınların kendilerine babalarını anımsatan adamlara, erkeklerinse kendilerine annelerini anımsatan kadınlara âşık oldukları yönündeki ünlü görüşü tartışılıyor. Onuncu bölümde, kime âşık olacağımızı belirleyen içsel romantik imge ele alınıyor.

On birinci bölümde, yakın ve doyurucu ilişkiler yaşamış ve aynı yaşta olduğu halde hiç yakın ilişki yaşamamış birer erkekle kadının ağzından anlatılan dört öykü aracılığıyla, romantik imgenin nasıl oluştuğu gösteriliyor. Kitabın üçüncü ve son kısmında insanların neden genellikle romantik seçimlerinde hata yaptıklarına inandıkları ve görünürdeki bu hataların nasıl bireysel gelişim fırsatlarına çevrilebileceği sorusu yanıtlanıyor.

Bu kısım neredeyse tümüyle benim çift terapisi deneyimlerime ve başka çift terapistlerinin yazdıklarına dayanıyor. Bu kısım, benim bireylerin en çok yakın bir ilişki çerçevesinde geliştiklerine dair inancımı yansıtıyor. Çift terapisi, haftada yalnız bir veya birkaç saat bir terapistin güvenli ve rahat odasında gerçekleşen bireysel terapiden çok daha zorlayıcı; o nedenle de bir o kadar yararlı.

On İkinci bölümde 100 çiftin ilişkisi çözümleniyor. Bu çiftlerden çift terapisine katılan bazıları ayrıntılı bir biçimde ele alınıyor. Her bir vakada, çifti terapiye getiren sorun sunulup, tarafların kişisel tarihçelerindeki dönüm noktalarının yanı sıra, ilk karşılaşmalarından âşık olmalarına, bağlılığa karar vermelerinden sorunlarının dışarıdan yardım alacak kadar ciddileşmesine kadar, bir çift olarak tarihçeleri ele alınıyor.

Bütün vakalarda çiftin âşık olmasına neden olan özelliklerle davranışların, ilişkinin ilerleyen aşamalarında da önemli rol oynadığı görülüyor. Bu bağlantı sayesinde, çiftlere ilişkilerindeki sorunları nasıl fırsata dönüştüreceklerini öğütleyen adım adım pratik öneriler veriliyor.

On Üçüncü bölümde belli bir romantik eşi seçmemize yol açan “bilinçdışı” nedenlerle belli bir kariyeri seçme nedenlerimiz arasındaki ilişki kışkırtıcı bir biçimde ortaya konulup, bu bağlantının çiftler açısından ne anlama geldiği tartışılıyor.

Bir uyarı: Kitabın son bölümlerinde âşık olma olgusu, bilinçli hedefler, umutlar, hevesler ve ruhsal arayışlar yerine, çocukluk deneyimleriyle bilinçdışı kuvvetlere gereğinden fazla önem verdiği için eleştirilen psikodinamik bir bakış açısıyla tartışılıyor. Romantik aşk belli bir kültürel bağlamda var olduğundan ve bugün insanlar aşktan tarihte ilk kez bu kadar fazla şey beklediğinden “hatta kimileri hayatlarının anlamını aşk ilişkilerinden çıkarmaya çalıştığından” …

Kitabın sonunda üç adet ek var. İlk ekte, kitap boyunca sunulan malzemeye dayanan ve kişilerin romantik çekim şifrelerini çözmelerini sağlamaya yönelik bir atölye yönetmeye ilişkin adım adım talimatlar sunuluyor.
İkinci ekte, romantik çekim görüşmelerinde sözü edilen ilişkileri çözümlemekte kullanılan kategoriler bulunuyor. Bu ek, ilgilenen okurların aynı kategorilerden yararlanarak kendi ilişkilerini çözümlemelerine yardımcı olabilir. (Şahsen ben çok şey öğrendim) Üçüncü ekte, bu kategorilere dayanarak elde edilen araştırma verileri sunuluyor ve kendi ilişkilerini noktalayan okurların, kendi puanlarıyla araştırma verilerini karşılaştırmaları sağlanıyor. İnsanların ideallerini, umutlarını ve hedeflerini en az geçmişleri kadar tanımak, zorunda bölüm bu nedenlerle çok önemli.
Bu bölümün dayandığı araştırma, en iyi şu makalede açıklanmıştır: “Love and Work: Unconscious Choices and Their Relationship to Burnout” (Pines & Nunes, 2003).  Romantik aşkın belli bir kültürel bağlamda var olduğu önermesinin daha ayrıntılı bir incelemesi için, örneğin bkz. Lindholm, 1998.  Bu nokta, Couple Burnout isimli kitabımda (Pines, 1996) açıklanmıştır Velhasıl kelam : zaruri olmamakla birlikte, araştırmacılar ve öğrenciler burada tam aradıkları “somut” verileri bulabilirler.

Tavsiye edilesi çok değerli bir kitap… (2013) Panel ve söyleşilerimde sıklıkla örneklerini kullanmaktayım.

Total
0
Shares
Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

İlgili Yazılar
Afalina Bozkurtlar Buart