Muhteşem bir törene “varlık esaretinden kurtulmayı” öğrenmeye tekrar gittik! Yandık, geldik. New York’a ucuz alışverişe gidenlere duyurulur
Yazı başlığı yanlış yazıldı sanmayın. Doğru!
Terleyince, kirlenince vücudunuzu sabunluyorsunuz da, yorulunca ve kirlenince ruhunuza ne yapıyorsunuz?
kanepede arka üstü yatmak, uyumak, dostlarla sohbet etmek yetmediğinde, içinizden iyinin varlığına olan inancınızı tazelemek gerektiğinde hangi duvarlara çarpıp kanıyorsunuz?
Ruh bazen öylesine dolar ve ağırlaşır ki, ne en sevdiğiniz senfoni, ne tatlı sohbetli arkadaşlarınız, ne kariyerinizdeki üstün başarılar ve cüzdanınızdaki banknotların varlığı onu hafifletir. başka bir arınma ararsınız.
Haber bültenlerindeki kaos, cinayetler, fakirlerin hâli, nefret dolu insanlar, uzlaşmayan siyasiler, kocasını kesen kadınlar, karısını parçalayan adamlar, kanserden ölen bebekler, çocuğunu kuyuya atan anneler, çaresizlik çığlıkları atanlar, depremde yıkılanlar ruhunuzun her yerine yapışıp kocaman bir kabuk oluştururlar.
Beden ağırlaşır, melankoli başlar, yaşam oksijeni azalır ve siz akasya ağacının çıplak dalındaki serçenin ayağının ne kadar narin ve huzur dolu olduğunu göremez olursunuz. sakın kendinizi “anormal” sınıfına koymayın ,endişelenmeyin. bu durumda olanlar esas çoğunlukta.
Ruhunuzu sabunlamak ve acı veren ağırlıkları yapıştıkları yerden temizlemek için Mevlana’yı okuyun, anlamaya çalışın.
Geçen hafta 732’inci vuslat yıldönümünü paylaşmak için Konya’daydım. (Her sene olduğu gibi) “Gene gel! gene gel! her ne isen gene gel!
Kafirsen, ateşe tapıyorsan, puta tapıyorsan da, gene gel, bu bizim dergâhımız umutsuzluk dergâhı değil, yüz kere tövbeni bozmuşsan da gene gel!” fısıltısı, ruhları yıkamak için dünyanın her yerine ulaşmıştı! Japonlar ve Amerikalılar çoğunluktaydı! biz, gönül güzelliği aşıkları yıkandık, paklandık… sema gösterisinde aşk pervaneleri nefsini terk ederek hakka dokundular ve geri döndüler…
haktan aldıklarını etraflarına saçtılar ve sevgiyle kucaklaştık… Onlar döndü, biz döndük. onlar ellerini göğe değdirdiler, sonsuz sevgiliyle aramızda bir elektrik kablosu oluşturdular; biz yıkandık sevgi taştık…
Konya kültür ve turizm yetkililerine bir aşık olarak iki çift sözüm var. Allah aşkına dinleyin ve gereken başvuruyu kültür bakanlığımıza siz yapın. çok mu zor? bu müze diğer müzelerden farklı.
Anlatın…
Şebi aruz bittiğinde, o huşu ile Mevlana müzesine de gitmek istedik. kandillerde gece 24’e kadar açık olan müze 18’de kapanmıştı! Mevlana gibi evrenin sonsuzluklarından sabır ve aşkı çıkaran, peşine gönül aleminden milyonlarca ruhun katıldığı, anma haftasına dünyadan insanların akın akın geldiği bir değer için yılda bir hafta müzeyi 24’e kadar açık tutamıyorlarsa ne diyeyim? Mevlana’mın dediğini diyeyim susayım:
“başkalarının kusurunu örtmede gece gibi ol” “cömertlik ve yardım etmede akarsu gibi ol, şefkat ve merhamette güneş gibi ol, başkalarının kusurunu örtmede gece gibi ol, hiddet ve asabiyette ölü gibi ol, tevazu ve alçak gönüllülükte toprak gibi ol, hoşgörülükte deniz gibi ol, ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol.”
hz. mevlâna
(gülümse dergisi Ayşenur Yazıcı’nın köşesi 19.12.2005)
Not: Yazıyı duydular muhtemelen ve çok şikayet eden oldu. Artık müze aralık ayında geç saate kadar açıkmış)