Bu konu başlığını açmamdaki sebep en fakir evde bile “TV” denilen bir alet olması!
Onu seyreden insanların beynine isteyenin “istediği fikir kurşunu” sıktığı bir medyada, kitap okumak için kütüphaneye giden çocuk hala var mıdır?
Tv önünde ne bulursa seyreden ve bunu hiç kolunu kıpırdatmadan yapan çocuklar varken, hatta saati 1 TL’ye internet noktalarından arama motorlarına girip istediği bilgiye ulaşması mümkünken çocuk kısmı bu devirde KİTAP okur mu?
Harçlığını yatırdığı cep telefonundan, internet aracılığıyla dünya ve yasak olan her şey elinin altındayken hikaye okur mu?
Kitap okumak için kütüphaneye gider mi?
İnternetten hazır ödev bile sunan siteler varken, çocuk araştırma yapar mı?
Gerçeği öğrenmek için harekete geçiren bir dürtü olur mu?
Tarih Tv den nasıl aktarılıyorsa, seyreden de o bilgi ile doldurulur. Tarihin gerçeklerini anlamak için her türlü kitabı okumak gerekirken, tek düşünce ile şırınga edilen çocuklar kütüphaneye gitme gereğini nasıl hisseder?
Kendini tarihçi ilan eden kişiler ne kadar doğru bilgiye sahiptir? Kendine “tarihçi” sıfatı kendi (!) yapıştıran kişilerden çocuğunuz -da siz de ne- kadar gerçekleri öğrenebilir?
Bunca kitap sunma işi, boşa kürek mi çekmektir?
Okullar neden kitap bağışı isterler ?
Öğretmenler çocuğa kitap sevdirmek için ne yapabilir?
Bir kütüphanede bir kitabı bir yılda kaç kişi okumuştur?
Yoksa TV den gayrı bir bilgi kaynağı ile beslenmeyi bilen bir çocuk cinsi hala var mıdır?
Kendi tarihini TV’den öğrenen insan sayısı % kaçtır? Kendi merak edip uzmanından tarihi öğrenen, sahip çıkan çocuk sayısı ne kadardır, tahmininiz var mı?
Ailelere nasıl bir görev düşüyor? Çözüm nedir, önerileriniz?
ayfer savaş 2016-01-28 22:35:56
çocuk kitap okumayı nasıl sever? nasıl alışkanlığa dönüşür?
Bana göre çocuk, ilk çocukluk 2 yaş ından sonra dinleyerek ilkokulda ise özel olarak okuma saatinde okuyarak kitabı sevebilir. Ayrıca okullardaki kütüphaneler cazip hale getirilmeli ve güncele uygun olmalıdır.
Merak uyandırmalı ,anladıkları sorulmalı ve çocuklar dinlenmelidir.
tek başına öğretmen yeterli değildir idarenin ve ailenin de ”okuma saati”projesine destek vermelidir. Benim naçiz önerim budur Ayşe hanım.
Size saygı duyuyorum ve seviyorum
irem melda 2011-08-25 15:14:14
Uzun yazmak istemediğim için:
1. Köy enstitülerinde okuma saatleri vardı. Liseliler Sartre ve Dante okurlardı. 1954’te kapanmalarından sonra okuma saatleri 2005 yılı programlarıyla yeniden müfredata eklendi. (30 sene ciddi kayıp!)
2. Okuma saatleri olduğu için okul kütüphaneleri olması iyi olur. Bir de çocuk etrafında kitap görmeli, dizi dizi, raf raf…
4. Bunlar yeterli değil, yapılan araştırmalar, göre büyürken anne ve babasının elinde kitap görmeyen çocuğa okuma alışkanlığı kazandırmanın çok zor olduğunu söylüyor. Anne babayı en çok modellediği dönemde (yani okul öncesinde) evde kitaplık ve kitap okuyan insanlar görmesi gerekiyor.
Söylenecek çok şey var, keşke yapabilecek de çok şey olsaydı. Bu konuda seminerler veriyoruz, projeler hazırlıyoruz ama…
…..
…..
Neslihan Şadan BAĞDİKEN 2011-08-25 15:14:06
selamlar, 🙂
medya ile ilgili diğer başlıkta zaten burada da yazılabilecek pek çok şeyi dile getirdim. çok okumalı, her kaynaktan faydalanabilecek bir hevese sahip olabilmeliyiz. bana göre bu konuda ilk görev ailenindir… ben, çok okuyan hatta bana hep gençliğinde ve çocukluğunda bir kesekağıdı bile bulduğunda inanılmaz bir açlıkla onu okuduğunu anlatan bir anne tarafından büyütüldüm ki şanslıyım. aile de genelde okumaya ve bilgiye meraklıydı her zaman. sonra öğretmenlerin etkisini gördüm. onlar isterlerse bu konularda en etkili olabilecek kişiler aslında. ve sanıyorum bu sorumluluğun bilincinde olan öğretmen sayısında da bir kayıp yaşıyoruz ne yazık ki. çocukları sadece derste gördükleri kadarı ile tanıyor ve sadece onlara belli müfredatı aktarmakla yetiniyorlar.
oysa çok ciddi yönlendirme yeteneğine ve fırsatına sahipler.
hakılıdır da çoğu, kalabalık sınıflar, yetersiz kadro, okulsuz köyler, onların da zorlukları var.
ama doğu’da ya da anadolu kırsalında o şartlarda eğitim verenler hep şehirdekilerden daha ilkeli ve hevesli oluyorlar şükür ki.
ve hala o kırsaldan yetişen çocuklar hep daha başarılı oluyorlar öss’den başlayarak. sorun o zaman şehir hayatında mı?
ekonomik rahatlık arttıkça ya da sunulan imkanlar fazlalaştıkça ters orantılı bir durum mu oluyor? arkadaşlar! onlar da üçüncü etkendir bence insan hayatında ve gelişiminde.
aile içinde bana aşılanan okuma hevesi 20’li yaşlarımda okumaya çok düşkün ve çok sevdiğim bir arkadaşım sayesinde daha da pekişti.
bizlere de çok iş düşüyor. geçen sene bir arkadaşımın oğluna doğum gününde kitap alan tek davetli bendim 🙂 hepsi oyuncaklar vs bir şeyler almıştı. çocuk da şaşkınlıkla baktı bana, odadaki herkes gibi. ama duydum ki sonra annesinden, bir hafta içinde okumuş o kitabı ve o günden sonra ikisine de her akşam biraz kitap okunuyor.
ablam mesela, oğlu ile her akşam 1 saat tv kapatarak gazete veya kitap okuma seansları yaptılar beraber. şimdi o da okuma meraklısı oldu çıktı. hem gazetelerin köşe yazılarını hem de kitap okumayı seviyor. ben küçükken mahalleye her hafta gezici kütüphane gelirdi. ne hevesle üye olmuştum oraya, annemin elinden tutup gitmiştim 🙂
her hafta dört gözle beklerdim gelmesini. ben yine de hala bu alışkanlığı bir şekilde kazandırabileceğimize inanıyorum. bizlere çok görev düşüyor. çevremizdeki çocuklara örnek olmalıyız, özendirmeliyiz onları.
o kütüphanelere üye olabilmiş, hala okumanın güzel olduğunu bilebilen bir nesil olarak bu dünyada yaşıyorsak tamamen tükenmeden sayılarımız bunları bir şekilde kendi çocuğumuz olması da şart değil, hepsi bizim çocuklarımız, yeni nesillere aktarmayı görev edinmeliyiz kendimize.
evet ben de tv çocuğuyum ama kütüphaneye de üye olabildim, kitaplarımı da okudum. bana bu alışkanlığı veren bir aile sayesinde. hala daha az tv seyrederim. hiç dizi seyretmem mesela. aksamları 1 saat bakarım tv’ye. sonra okumaya bir zaman ayırırım. bir film de katabilirim araya ama bu denge sağlanabilmeli. yapılabilir de…
hala çok geç değil. sanıyorum ailelerin de öğretmenlerin de kolayına geliyor bazı şeyler. diğeri biraz zahmetli çünkü…
ama hepimiz kendimize bir görev seçmeliyiz bu konuda. farkında değiliz ama mutlaka bizi örnek alan, bizden etkilenen birileri vardır çevremizde. şu “aman sende”cilikten sıyrılmalıyız…
sevgilerimle,
Ayşenur’dan Not:
Sevgili Neslihan sanırım şehirlerde yaşayan çocuklar ilkelere daha az saygıyla büyütüldüklerinden, hatta daha ben merkezi yetiştirildiklerinden okumaya daha hevesliler.
Bu sadece bir önfikir…
Ben de köy çocuğuyum, iki kibrit kutusu ve bir ters tenekeden yapılmış oyuncak masa ile kendimi dünyanın en şanslı ve yaratıma hazır çocuğu hissetmeme sebep büyük ihitmalle “az”a kanaatti..
Şehir dışındaki çocukların tutkuları hayalleriyle glişiyor kanımca. Çünkü mekanik oyalayıcılar yok…
Pille yürüyen robot, ilerlerken ışık çıkaran araba, gözleri kapanan bebekler yerine kendi kahramanını yaratacağı kitap hikayeleri çok daha kıymetli bunun için..
Sevgiler
Gülay 2011-08-25 15:14:06
ben 27 yaşındayım evli ve şu an hamileyim. ve en buyuk endişem çocuğuma sahip olduğum değerleri verebilecek miyim. Teknolojik gelişmeler o kadar hızla ilerliyor ki yetişmek mümkün değil. Ve teknoloji hayatı o kadar kolaylarştırıyor ki artık zahmet etmek, emek sarf etmek geri kalmışlık sayılıyor. Öyle ki kitap okumak da bir şeyleri araştırarak öğrenmek de zaman ve emek istiyor. Bu zamanda maymun iştahlı sabırsız gençlere bunların değerini anlatmak çok kolay değil.
Neslihan hanım dediği çok doğru. Okuma alışkanlığının veya diğer güzel alışkanlıkların temeli aile içinde atılıyor.Ben okuma alışkanlığımı kitap sevgimi anneme borçluyum. Çünkü daha ben ve kardeşlerim ilkokul sıralarındayken annem bize okuma yarışmaları yaptırırdı evde.
Önceleri kazanma hırsı tetiklese de okumayı zamanla keşfedilen bilgiler,gelişen kelime haznesi cazip gelmeye başladı. Ve ben hala o iştahla kitap okumaya devam ediyorum. Dilerim kendi çocuğumda bu lezzetli keyfi yakalar ömründe.
Ama bu kadar hızlı değişen dünyada ve bu kadar çok uyarının oldugu ve hazırcılıgın bu kadar yaygınlaştıgı bir devirde bunu başarmak zor